Eşimle Sürekli Kavga Ediyoruz

EŞİNİZLE NEDEN SÜREKLİ TARTIŞIYORSUNUZ? CEVABI BU YAZIDA

Eğer siz de aşağıdaki cümleleri kendinize söylüyorsanız bu yazı tam size göre;

  • Eşim sürekli kavga çıkarıyor
  • Ortada hiçbir neden yokken kavga ediyoruz.
  • Eşim en küçük tartışmada bile çekip gidiyor
  • Evde sürekli huzursuzuz.
  • En küçük isteği olamazsa seni terk ederim, boşarım diyor.
  • Eşim sürekli konuşuyor ya da eşim beni boğuyor
  • Eşim bana değer vermiyor……

Aslında bir çok çiftin yaşadığı bu sorunların cevabı eşlerin ilişki modellerinde ve döngülerinde saklı…Nasıl mı?

Şöyleki;

Her birey bir başkası ile kurduğu ilişki şekli ve bu ilişkinin örüntüsü o kişinin bakım veren (anne, baba ya da bakıcı) ile kurduğu ilişkinin bir prototipidir.

Çocukluk çağında özellikle 0-6 yaş arasında kurulan bu ilişkilerin oluşturduğu duygusal ilişki, hayatının her alanında başkaları ile kurduğu ilişkinin belirleyicisi olmaktadır. Eğer birey gelişim öyküsünde çocukluk çağı muhataplarıyla kurduğu ilişkide kendini yeniden gösterecek ve aktive olacaktır.

Örneğin, yeterince iyi bakım almış, yeterince iyi bir ebeveynlik yapılmış varlığı onaylanmışsa, kendini güvende hissetmişse ilişkilerde bu duygularla var olacaktır. Ancak bunun tersine yeterince bakım alamamışsa, ikircikli duygusal tepkilerle karşılaşmızsa, varlığı onaylanmamışsa ya da şartlara bağlı onaylanmışsa bu seferde ilişkilerinde bu duygulara dayalı ilişki örüntüleri geliştirecektir. Bu ilişki türü özellikle kendini duygusal ilişkilerde, partneriyle kurduğu ilişkide kendini aktive edecek ve belirgin hale gelecektir. Genellikle tekrar  tekrar aktive olan bu duyguların diğer partnerde karşılığı vardır ve diğer partner bu olumsuz duyguları bir şekilde besleyen bir döngüyü devam ettirir.  Çiftler bu olumsuz döngü nedeniyle sürekli kavga etmeye başlarlar, ama bir türlü ayrılamazlar. Çünkü bu döngü sürekli ikisi de sürekli besler. Hatta bazı çiftler sürekli kavga ediyoruz büyü mü var? sorusunu bile sormaya başlarlar.  Evlilik Terapisi işte bu döngüyü dışarıdan fark ettirebilecek bir dizi terapotik adımları izleyerek bu olumsuz döngünün nasıl işlediğini çiftlere göstermeye çabalar.

Örneğin çocukluğunda annesi  babası tarafından aşağılanmış, sadece ebeveynlerinin beklentilerini yerine getirdiğini kendisini önemli ve değerli hisssetmiş bir kız çocuğu çocukluğundaki bu ilişkiden iki grup duygu potansiyel olarak edinecek ve öğrenecektir. Birinci ihtimal annesi ile özdeşlecek, kendisini annesinin yerine koyacak ve  ezilme, aşağılanma, değersizlik ve kontrol edilme duygusunu sık sık hissedecektir.  İkinci ihtimal ise babasından öfkeli olma, kontrol etme, karşıdakini değersizleştirme, karşı tarafı yok sayma, beklentileriini karşılarsa değer verme duygularını içselleştirecektir.

Kişi eşi ya da partneri ile yaşadığı ilişkilerde sürekli olarak, kendisini ya annesi rolünde görecek annesinin yaşadığı duygulara karşı sürekli tetikte hissedecek ve ilişkide annesinin yaşadığı duygulara benzer duyguları daha sık deneyimleyecektir. Sonuç olarak da eşinin tüm davranışlarında bu ilk ilişki modelinde edindiği duyguları ilişkisinde deneyimlediği diğer duygulardan daha belirgin yaşcaycaktır. Aslında çocukluğunda kendisinin hissettiği değersizlik duygusu ya da anne ve babası arasındaki ilşkide şahit olduğu bu değersizlik ve önemsenmeme duygusu tüm ilişkilerinde aktive olacak ve diğer taraftan eşini babası gibi olmaya zorlayacak. Ya da babası ile özdeşleşerek babasının annesine yaptığını eşine yapacak onu değersizleştirme ya da kontrol etmeye çalışacak ancak eşi annesi gibi pasif ve sindirilmiş tepki yerine karşılık verdikçe sanki annesi babasına tepki veriyor gibi hissedip psikolojik olarak geçmişteki düzeltemediği ya da engel olamadığı tamamlanmamış işi tamamlayarak geçici oalrak rahatlayacaktır.

Anne ezilen, kendini ifade edemeyen birisi, baba ise ezen, basıkı yapan birisi ise kişi kendisini annesi babasını da kocası yaparak eşine tepki verecek (çok küçük olaylarda yersiz ve orantısız şekilde bana karışamazsın beni kontrol edemezsin şeklinde yersiz bir öfke duygusuna kapılarak annesinin veremediği tepkiyi verecektir)  bazen de kendisini babası, annesini kocası yaparak kocasının verdiği ama zamanında annenin veremediği tepkiyi kocası verdikçe rahatlayacaktır. Burada öfke yersiz ve orantısızdır. Karşıdaki partner bu tür ilişkide öfkenin orantısız ve alakasız olduğunu düşünür ancak anlam veremez.

Bazen de babası tarafından ezilen ve kendisi olmasına izin verilmeyen bir erkek çocuğu, eşinin söylediği her tepkide babasının kendisini kontrol ettiği duygusunu yaşayarak yersiz ve orantısız şekilde tepki vererek kendini savunmaya geçecektir. Ama burada eşi kocasının babası gibi olduğunu fark etmeyecektir bile. İşte evlilik terapisti evlilik terapisi sürecinde bu lişki döngülerini dışaradan görerek değerlendirebilecek ve bu ilişki döngülerini eşlerin her birinin nasıl devam ettirdiğini fark ettirerek aslında kötü olanın eşlerin bizzat kendileri olmadığını aralarındaki olumszu döngünün olduğunu çiftlerin fark etmesini sağlayacaktır.

İlişki terapisi alamayan çiftler ise her ikisi de bireysel öykülerinde öğrendikleri yolu tekrar ederek sürekli bir küs bir barışık ama giderek uzaklaşan ve duygusal olarak birbirlerinden kopmaya başlayan bir evlilik süreci içerisine gireceklerdir.

Evli çiftler için önemli olan konuların başında var olan psikolojik ihtiyacını mevcut ilişkisinde karşılayabilmek gelmektedir. Kendi duygusal ihtiyaçlarını partnerinden talep eden eşlerin bu ihtiyaçlarını karşılama ve doyurma düzeyini  şekillendiren en önemli unsur da çocukluk çağında bakım verenlerle kurdukları ilişki modelleridir.

Bu duygusal ve psikolojik beklentiler hep kendi ihtiyaçlarının giderilmesi ve bir diğerine bu ihtiyaçlarını dayatma ekseninde ilerlediği durumda ise ilişki içinden çıkılamaz karmaşık ve olumsuz bir döngünün içine girmeye başlıyor.

Hatta eşler bu ihtiyacı olan psikolojik ve duygusal ihtiyacını (onaylanma, kabul edilme, değer verilme, ait olma, terk edilmeme, güçlü veyeterli hissetme vb.) karşılayabilmek  için o kadar ileriye gidilerek fedakarlık ve tavizler veriliyor ki bu  durum kişinin giderek kendisine karşı yabancılaşmasına ve duygularından uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Aslında kişinin ruhsal dünyasına ve kendisine verebileceği  en önemli zararlar, ilişki uğruna yapılan fedakarlıklar ve verilen tavizlerdir. Sonuç olarak kimse hayatını külkedisi ile geçirmek istemeyecektir…!

İlişki ve çift terapisine yaşadıkları ilişkilerinde geçmişten getirdikleri bu duygusal ihtiyaçların yeniden canlanması ile gelen çiftlerin ayısı hiç de azımsanacak sayıda değildir.  Eğer kişi kendisine sevgi verme konusunda zorlanan ya da belli beklentilere uyduğu zaman koşullu sevgi veren bir bakım veren anne-baba ile büyümüşse romantik partneri ile kuracağı ilişkide bu ihtiyacını giderme arayışına girecektir. Ancak bilinçdışı olarak seçtiği partner partner de büyük olasılıkla çocukken bakım veren anne-babasına benzeyecektir; çünkü elde etmek istediği sevgiyi alamadığı kişiye seçtiği kişi ne kadar benzerse o duyguyu o kadar derin hissedecektir. Böyle bir ilişkide çiftlerin hem kendi psikolojik ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamak hem de bu ihtiyaçları elde etme yolları için verecekleri tavizler ilişkide bir süre sonra zarar verici ve yıkıcı bir etki yaratmaya başlayacaktır.

Çiftler aslında yaşadıkları problemlerin o anki olay ya da eşi ile ilgili olduğunu düşünürken aslında geçmiş yaşantıları derinlemesine incelendiğinde sorunların kaynağının günümüzdeki ne “eşimle ailesi yüzünden kavga ediyoruz” ne “para yüzünden kavga ediyoruz” ne de ” bana değer vermiyor” bundan kavga ediyoruz şeklindeki sorunlarda değil aslında anne-baba ile kurdukları ilişkinin niteliğinde ve doğasında olduğu ortaya çıkacaktır. Evlilik terapisi sürecinde çiftler bu döngüleri keşfedemezler ise ilişkilerinde geçmişten getirmiş oldukları ilişki modellerini ilişki kurma şekillerini yaşamaya devam etmektedirler.

Psikolog Dr. Hüseyin DOĞAN

İlişki ve Evlilik Terapist

 

Bir Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Translate »
Scroll to Top