Sosyal Kaygı Nedir? Sosyal Kaygı Tedavisi

Sosyal Kaygı Nedir? Nasıl Başedebilirim?

Sosyal kaygı nedir? Kişinin başkaları tarafından gözlenme durumunda kalabileceği toplumsal etkileşim durumlarında (toplumsal etkileşim dediğimiz şeyler mesela biriyle konuşmak veya başkaları tarafından gözlenme, birileriyle birlikteyken yemek yemek veya bir şeyler içmek veya bir performans sergilemek, örneğin insanların önünde konuşma yapmak gibi) önemli düzeyde korku veya kaygı duymadır.

Sosyal kaygı ölçütü şu özellikleri gösterir:

 Kişinin başkaları tarafından gözlenme durumunda olduğu bir anda ortaya çıkıyor. Yani kendi başına kendi ve başkalarıyla birlikteyken de toplumsal etkileşim şeklinde olabilir.  Ya da bir performans gösterdiği bir durumda olabilir.

Peki kişi bu tür durumlarda ne olacağından korkuyor?

Kişi bu tür durumlarda olumsuz bir şekilde değerlendirileceğini yani aşağılanacak, utanacak diğerleri tarafından yargılanacak şekilde olumsuz bir şekilde değerlendirileceği şeklinde durumu yanlış şekilde yorumlanmaktan kaynaklanmaktadır.

Sosyal kaygı durumunda aslında kişinin korktuğu diğer insanlar değil asıl korkulan şey eleştirilme beğenilmeme veya insanların yanındayken kaygı belirtilerini gösterme korkusu ve bu yüzden de olumsuz değerlendirilme korkusudur.

DSM 5’e göre Sosyal fobi tanı kriterleri nelerdir?

  1. Kişinin, başkalarınca değerlendirilebilecek olduğu bir ya da birden çok toplumsal durumda belirgin bir korku ya da kaygı duyması. Örnekler arasında toplumsal etkileşmeler (Karşılıklı konuşma, tanımadık insanlarla karşılaşma), gözlenme (Yemek yerken ya da içerken) ve başkalarının önünde bir eylemi gerçekleştirme (bir sunum yapma) vardır.
  2. Kişi, olumsuz olarak değerlendirilebilecek bir şekilde davranmaktan ya da kaygı duyduğuna ilişkin belirtiler göstermekten korkar (küçük düşeceği ya da utanç duyacaği bir biçimde; başkalarınca dışlanacağı ya da başkalarının kırılmasına yol açacak bir biçimde).
  3. Söz konusu toplumsal durumlar, neredeyse her zaman, korku ya da kaygı doğurur.
  4. Söz konusu toplumsal durumlardan kaçınılır ya da yoğun bir korku ya da kaygı ile bunlara katlanılır.
  5. Duyulan korku ya da kaygı, söz konusu toplumsal ortamlarda çekinilen duruma göre ve toplumsal-kültürel bağlamda orantısızdır.
  6. Korku, kaygı ya da kaçınma sürekli bir durumdur, 6 ay veya daha uzun sürer.
  7. Korku, kaygı ya da kaçınma klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.
  8. Korku, kaygı ya da kaçınma bir maddenin ( Kötüye kullanılabilen bir madde, bir ilaç) ya da başka bir sağlık durumununfizyoloji ile ilgili etkilerine bağlanamaz.
  9. Korku, kaygı ya da kaçınma, panik bozukluğu, beden algısı bozukluğu ya da otizm açılımı kapsamında bozukluk gibi başka bir ruhsal bozukla daha iyi açıklanamaz.
  10. Sağlığı ilgilendiren başka bir durum varsa (Parkinson hastalığı, şişmanlık, yanık ya da yaralanmadan kaynaklanan biçimsel bozukluk), korku, kaygı ya da kaçınma bu durumla açıkça ilişkisizdir ya da aşırı bir düzeydedir.

Çekingen kişilik bozukluğu DSM V tanı kriterleri:

  1. Birçok kapsamda erken çocukluk çağında başlayarak, aşağıdakilerden dört ya da daha fazlası ile kendini gösteren ısrarcı bir sosyal ketleme yapısı, yetersizlik duygusu ve eleştiriye karşı aşırı hassasiyet:
  2. Önemli oranda kişilerarası etkileşimi kapsayan mesleki faaliyetlerden eleştiri ya da onaylanmama korkusuyla kaçınma.
  3. Sevileceğinden emin olmadığı sürece insanlarla ilişkiye girme konusunda isteksizlik.
  4. Utanacağı ya da dalga geçileceği korkusuyla samimi ilişkilerde kendini kısıtlama.
  5. Eleştirilmeye ya da reddedilme korkuları nedeniyle, kişisel ilişki kurmayı gerektiren etkinliklerden kaçınma.
  6. Yetersizlik hissettikleri için yeni kişiler arası durumları sınırlama.
  7. Kendini sosyal olarak yetersiz ya da aşağı konumda görme.
  8. Utançlarını kanıtlayabileceği için yeni aktiviteleri denemeye karşı isteksiz olma.

 

Yeni bir insanla tanışırken ya da bir toplantıda konuşma yaparken hafif bir kaygı hissetme çok normaldir. Ancak belirli bir performans durumunda örneğin sadece toplantıda söz alıp konuşurken ya da karşı cinsle konuşurken veya cinsel ilişki esnasından kaygılanmak söz konusu ise buna performans anksiyetesi diyebiliriz. Pek çok durumda yargılanma, değerlendirme endişesi yaşandığında ise sosyal fobiye giden bir örüntü söz konusudur. Bu endişeleri her durumda yaşanıyorsa çekingen kişilik örüntüsünden söz edilebilir.

Sosyal kaygıda odak performans, anksiyete yaşanan bedensel belirtilerde iken, iken çekingen kişilikte asıl odak ilişki ve güç hiyerarşisidir. Çekingen kişilik kişiler arası ilişkide kendisini gösteren bir örüntüdür. Sosyal kaygı da olumsuz şemalar soyal kaygı durumlarında aktif iken (her zaman değil) çekingen kişilikte sürekli aktif durumdadır. Sosyal kaygı bozukluğu olan kişiler değişik kişilik yapılarında olabilirken, çekingen kişilik bozukluğunda kişilik yapısı tek ve stabildir.

Sosyal kaygı bozukluğu olan bireyler yakın olduğu insanların büyük bir  kısmıyla çok samimi ve gayet rahat ve sosyal davranabilirler ama çekingen kişilik örüntüsü olan bireyler hemen her ortamda her durumda aynı özellikleri gösterirler hatta kendi aile içinde de aynı özellikleri gösterirler.

Sadece sosyal kaygısı olan biri evindeyken bir iş yaparken kendini yeterli değerli iyi hisseder ama çekingen kişilik sürekli bu yetersizlik değersizlik düşüncelerini taşır.

Sosyal Kaygının Türleri

Sosyal kaygı topluma karşı konuşma spor yapma müzik aleti çalma dans etme gibi herhangi bir performans sergilerken kendini gösterebilirken, buluşma konuşmaya katılma, fikrini söyleme hakkını savunma gibi sosyal etkileşimlerde de kendini gösterebilir. Bununla beraber, sokakta yürüme, otobüste başkasının yanında oturma, odaya sonradan girme, biriyle beraber yemek yeme gibi gözlenme durumlarında da ortaya çıkabilir.

 Sosyal kaygılar da tetikleyici olan şeyler başkalarıyla birlikte olduğumuz ortamlarda yargılanma değerlendirilme,  yanlış şekilde davranma, konuşma ya da görünme diyebiliriz.

Sosyal Kaygının Nedenleri Nelerdir?

Bakılma, gözlenme,  takip edilme bütün insanlarda rahatsızlık uyandıran bir şeydir. İnsanlar bir yandan fark edilmek ister bir yandan da gözlemekten hoşlanmazlar. Çünkü gözlenmek ve fark edilmek aynı zamanda eleştiri, suçlama ve saldırının da ilk işaretidir. Bununla beraber yetiştirilme ve çevre faktörleri sosyal kaygının oluşumunda belirleyicidir. Örneğin;

  • Anababanın da çekingen özellikler taşıması
  • Anababanın tahammülsüz öfkeli olması
  • Anababanın çocuğu sevmemesi
  • Çocuktan gurur duymama
  • Suçluluk duygusu doğurmaya yönelik tutumlar
  • Uygunsuz biçimde diğer çocuklarla kıyaslanma
  • Çocukta utanç yaratıcı tutumlar ve yaşantılar
  • Aşırı eleştirme/reddetme-cezalandırıcı tutumlar
  • Dışlanma, ayrımcılığa maruz kalma

sosyal fobinin arkasında genel olarak insanlar tarafından sosyal kabul ve onay görmeyle ilgili aşırı bir hassasiyet aşırı beklenti ve  insanlar tarafından kabul edilmeye fazla önem verme,  diğer insanlar tarafından nasıl görüldüğünü konusunda aşırı hassas olmanın sonucunda kişiler, diğer insanlar tarafından nasıl görüldüğünü anlamak için sosyal bir ortama girdiğinde kendi kendini sürekli izlemeye  ve incelemeye başlıyor. Olay da tam bu noktada başka bir aşamaya evriliyor aslında. Kişi kendinin nasıl göründüğünü ve değerlendirildiğini incelemeye başladığında kendi içsel olarak yaptığı değerlendirmede kişi tüm dikkatini tamamıyla kendine döndürüp- iletişimde olduğu diğer kişi ya da kişilerden çekerek- kendisinin diğer insanlar tarafından nasıl görüldüğüne odaklanması ile iletişim sürecinde korktuğu durumları kendi başına getiriyor. Çünkü zihin aynı zamanda tek bir şeye odaklanabilir.

Sosyal kaygı bozukluğu olan bireylerin en çok yakındığı şey insanların yanındayken kaygılı oluyorum kaygılı görünüyorum, rahatsızlık hissediyorum diyorlar. Peki nereden biliyorlar kaygılı olduklarını? Çünkü kendi bedenlerine ve zihinlerine odaklanıyorlar. Karşıdaki kişinin gözünde nasıl göründüklerine ilişkin bir imaj oluşturmaya çalışıyorlar. Bu imaj genelde olumsuz oluyor çünkü içsel olarak sadece kendisine odaklanmış olduğu için içeride paralel bir iletişim süreci yaratıp karşıdaki kişiyle kurduğu iletişim sürecinden giderek yabancılaşmaya başlıyor. Zaten kendisini olumsuz gördüğü için başkalarının gözünden nasıl göründüğünü merak etmekle başlattığı süreçte elde ettiği veriler yine kendi içsel değerlendirmelerine dayanıyor. Karşıdan olumlu bir şey gelse de bu süreçten bunları fark etmesine olanak olmayacaktır çünkü odak noktası sürekli olarak kendisinin nasıl göründüğüdür. Böylelikle aslında tüm korkularını kendisi üretmiş olmaktadır.

Sosyal kaygısı olan bireylerin içsel olarak hissettiği kaygı düzeyi dışarıdan algılanan kaygı düzeylerinden diğer bireylere oranla  çok dramatik bir fark vardır.  İçsel olarak yaşanan kaygı düzeyi arttıkça dramatik bir şekilde dışarıdan algılanan kaygı düzeyinin de çok daha fazla olduğunu tahmin etmeye başlıyor bu kişiler. Bu durum da kaygılarını giderek artırmaya başlıyor.

 Örneğin, sosyal kaygı bozukluğu olan bir kişi arkadaşlarının oturduğu masaya gidip onlarla birlikte oturduğunda bir süre sonra  huzursuzlanıp bir an önce ortamı terk etmek isteyecektir. Kendisine neden kalktığını sorduğumuzda arkadaşlarının kendisinden sıkılmaya başladığını, onun konuşmalarını ilginç bulmadıklarını söyleyecektir.  Ancak peki senden sıkılmaya başladıklarını nereden biliyorsun  diye bir soru yönelttiğimizde,  çünkü kendimi sıkıntılı hissediyorum onlar da öyle hissetmiştir diye yanıt verecektir.

Ancak bu kişi  arkadaşlarının yüz ifadesinin  nasıl olduğunu hatırlamaz bile çünkü iletişim sürecinde onların yüzüne bile bakmamış olacaktır. Çünkü genellikle masaya ve başka yerlere baktığı için ya da nasıl göründüğü ile çok fazla meşgul olduğu için  aslında arkadaşlarının yüzüne hiç bakmamıştır. Belki yüzlerine baksa aslında o kaygısı azalacak diğer insanlardan gelebilecek olumlu tepkileri de fark edebilecektir.

 Kişi bu tür sosyal etkişileşimlere maruz kalıp uzaklaşmaya başladıkça giderek kendisini sevilmeyen yetersiz zayıf istenilmeyen farklı aptal,  çirkin bir insan olarak görmeye başlayacak ve bu inançları giderek güçlenecektir. Kişi bu olumsuz inançları ile baş edebilmek için ise bir takım kurallar geliştirerek hayatını bu kurallara göre yaşamaya çalışacaktır. Bu kurallara örnek olarak;

  • Çok zeki, parlak ve akıcı konuşmalıyım.
  • Daima önemli ve ilgi çekici şeyler söylemeliyim
  • Herkesin takdirini kazanmalıyım
  • Karşımdaki kişiyi sıkmamalıyım
  • Konuşmada suskunluk olmamalı
  • Hiçbir heyecan belirtisi göstermemeliyim
  • Kaygılı olduğumu kimse farketmemeli
  • Sadece diğer insanlar susunca konuşmalıyım.

 Örneğin, bu kişiler konuşmayı başlatmakta çekinirler ve kendilerine bir soru sorulmadıkça sosyal ortamlarda konuşmazlar. Neden bu yeni arkadaş ortamında sohbeti sen başlatmıyorsun?  dediğimde ise, ilginç şeylerden bahsetmediği için insanların kendisinden sıkılacağını düşünürler. Halbuki her sohbet ortamında her konuşmada insanlar her konuya aynı şekilde ilginç tepkiler vermezler. Konuştuğumuz her şeyin ilginç ve harika olması gerekmediğini düşünmezler. Özellikle birbirini tanımayan insanlar birden bire çok önemli ve çok ilginç şeyler söyleyemezler. İşte yeni insanlarla tanışmasını kısıtlıyor bu tür koşullu inançlar. Sonra bu tür ortamlardan kaçınmaya başlayarak bu kaygısını aslında gerçek kılıyor olabiliyorlar. Sosyal kaygıdan kaçınmak için yapılan güvenlik davranışları sosyal ortamda olumsuz bir tepki almamıza neden olacaktır.

Örneğin bu kişiler; sosyal kaygıları ile baş etmek için;

Diğer kişilere gözleri görülmesin diye saçını örtmesi,  siyah gözlük takması, hep önüne bakması ya da bir şey anlatırken tavana bakarak anlatması,  yere bakarak anlatması,  ellerinin titremesi görünmesin diye sürekli kazağını çekiştirmesi,  alkol kullanımı,  sosyal ortamlarda dikkat çekmemeye çalışma, doğru kelimeleri bulmaya çalışırken sessiz kalma, göz temasında kaçınma, az konuşma, soru sormama, kişisel detaylardan bahsetmeme,  duygulardan hiç konuşmama,  fincan ya da bardağı titremem fark edilmesin diye çok sıkı tutma,  kızarmayı göstermeyecek giysi ya da makyajlar yapmak,  konuşacağı şeyleri hep zihninde prova etmek,  konuşmaları hep içinden kontrol edip sansürden geçirerek konuşmaya çalışmak,  sakin gözükmeye çalışmak,  kendisi ile ilgili konuşmamak.

Bu korunma davranışlarından dolayı pek çok sosyal fobisi olan kişi diğer insanlar tarafından aşırı sakin soğukkanlı,  soğuk hatta kendini beğenmiş gibi ya da duygusuz gibi algılanabilirler. Aslında öyle değildirler.

Burada önemli olan şey sosyal kaygısı olan bireyler korktukları şeyi kendileri başlarına getiriyor olmaları. Yani bir şekilde başlarına gelmelerinden korktukları endişe duydukları kaygıları ile başa çıkmaya çalışırken yaptıkları ve yapmadıkları şeyler bizzat kaygılarını gerçekleştiren nedenler haline gelebiliyor. Sorunu çözmek için yaptıkları herşey aslında henüz sadece kaygı aşamasında olan şeyleri gerçek haline getirebiliyor. Tüm kaygı bozukluklarında kişilerin kaygıları gerçekleşme iken, örneğin panik atağı olan kişi asla kalp krizinden ölmez. Sadece kaygısı vardır. Başına gelmez. Ancak sosyal kaygısı olan kişinin kaygısı bizzat kendi çözüm davranışlarından dolayı gerçekleşir. Kişi sosyal ortamlarda nasıl göründüğüne ve değerlendirildiğine  ne kadar çok önem atfederse o kadar çok kaygı duyacaktır. 

 

İlaçsız Sosyal Kaygı Tedavisi
EMDR ve Bİlişsel Terapi İle Tedavi
Sosyal Kaygınıza Veda Edin..

Hemen Randevu Alın 0312 945 9982

Ankara’da Sosyal Kaygı Tedavisi Arıyorsanız Hemen Arayın! Klinik Psikolog ve Psikoterapist Dr. Hüseyin DOĞAN

Bir Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Translate »
Scroll to Top