Psikanaliz - Psikonalatik Psikoloji Psikologları ve Tarihçesi

Psikanaliz, 1909’da Worcester, Massachusetts’teki Clark Üniversitesi’nde ünlü bir toplantıda Kuzey Amerika’ya tanıtıldı. Mevcut olanlar arasında (arka sıra) A. A. Brill, Ernest Jones ve Sandor Ferenczi; (ön sırada) Sigmund Freud, G. Stanley Hall ve Carl Jung.

Psikoterapi ve psikolojik danışma alanlarının günümüzdeki mevcut uygulamalarına Sigmund Freud’un katkısı çok büyüktür. 1930, 1940 ve 1950’li yıllarda psikanaliz, en etkili terapi kuramı olduğu için ele alınan neredeyse her büyük kuramcı ve psikolog ilk başta Freudcu psikanaliz  içinde eğitilmiştir. Bazı kuramcılar, onun fikirlerini tümüyle reddetmiştir ve birçoğu Freud’un insan gelişimi ve kişilik yapısına ilişkin görüşlerine kısmen bağlı kalarak kendi görüşlerini/ düşünce sistemlerini geliştirmiştir.

Yeni kuramlar oluşturuldukça bu kuramlar, Freud’un psikanaliz kuramı ile karşılaştırmıştır. 100 yılı aşkın süredir, Freud’un görüşleri, hem psikanaliz kuramını uygulayan hem de psikanalitik kuramının gelişimine katkı sağlayan destekçiler bulmuştur, ilk andan itibaren, psikanalitik kuramdaki değişimler, anlaşmazlık ve çatışmaları da beraberinde getirmiştir. Sonuç olarak, psikanaliz, 1939’da Freud’un ölümünden beri oldukça değişmiştir.

İnsan motivasyonundaki bilinç dışı süreçlerin önemini vurgulaması ve id, ego ve süper ego gibi kişiliğe ilişkin kavramlara ait Freud’un birçok katkısı psikanalitik düşüncenin temelini oluşturmuştur. Psikanalitik psikolog ve yazarlar da ileride psikolojik işleyişin belirlenmesinde erken çocukluk gelişiminin önemini kabul eder, fakat çocukluk gelişiminin hangi yönünün vurgulanması gerektiği konusunda anlaşamazlar. Modern psikanalitik düşünceyi anlamak için, beş farklı kuramsal yönün farkında olmak önemlidir.

Bunlar; Freudcu dürtü kuramı, ego psikolojisi, nesne ilişkileri, benlik psikolojisi ve ilişkisel psikanalizdir. Yaşamın ilk beş yılında yer alan oral, anal ve fallik psikoseksüel evreler aracılığıyla Freud, ileride kişilik gelişimin belirlenmesinde doğuştan gelen dürtülerin önemini vurgulamıştır.

Ego psikologları, bütün ömrü kapsayan Erik Erikson’ın gelişim evrelerinin örneklediği gibi bireylerin çevrelerine uyum sağlama ihtiyacı ile ilgilenmiştir. Nesne ilişkileri kuramcıları özellikle bebekle diğerleri arasındaki ilişki üzerine eğilmiştir. Freud gibi onlar da ‘nesne’ terimini çocuğun ihtiyaçlarına cevap verebilen ya da küçük çocuğun bağlanabildiği çocuğun yaşamındaki kişiler için kullanmıştır. Farklı bir bakış açısı, kendi kendine avunmadaki gelişimsel değişimlere yoğunlaşan benlik psikologlarının görüşü olmuştur, ilişkisel psikanaliz ise, hastanın diğer insanlarla ilişkilerinin yanı sıra hasta ve terapistin birbirleri üzerindeki etkilerine de odaklanır.

Çoğu psikanalitik uygulayıcılar, farklı gelişim görüşlerinden haberdardır, fakat hangilerini çalışmalarına dahil edecekleri konusunda farklılaşmaktadır. Bu konuda, bu görüşlerin her biri anlatılmış ve psikanaliz ve psikanalitik terapi uygulamasına olan etkileri gösterilmiştir. Psikanalizin Tarihçesi Psikanaliz ve Freud’un fikirlerini anlamak için yaşamındaki kişisel ve entelektüel etkileri dikkate almak yararlı olur.

 SİGMUND FREUD ve BİYOGRAFİSİ

1856 yılı Mayıs ayının altısında, o zaman Avusturya’nın küçük bir şehri, şimdi ise Çek Cumhuriyeti’nin bir parçası olan Freiburg, Moravia, şehrinde doğan Sigmund Freud, Amalia ve Jacob Freud’un yedi çocuğunun ilkiydi. Freud’un babası, önceki evliliğinden iki erkek çocuğa sahipti ve Sigmund doğduğunda 42 yaşındaydı. Freud dört yaşındayken yün tüccarı olan babası daha elverişli iş koşulları aramak için aileyi Viyana’ya taşıdı. Viyana’daki kalabalık dairelerinde, Freud’a kendi yatak ve çalışma odasına sahip olma ayrıcalığı tanınmıştır. Oğlu için yüksek umutları olan genç anne, oğlunun çalışmasını ve ödevlerini desteklemiştir. Freud, Yunanca, Latince ve İbranice gibi klasik dillerin yanı sıra İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca dillerini öğrenmede uzmandı ve sekiz yaşındayken Shakespeare okumuştu. İlk ödevlerinde, sınıfında sıklıkla birinci olmuştur. Daha sonra, 1866’dan 1873’e kadar orta dereceli bir okul olan Sperlgymnasium’a gitmiş ve oradan en yüksek derece ile mezun olmuştur. National Library of Medicine  1873 kışında, Freud medikal çalışmalarına Viyana Üniversitesi’nde başlamış ve eğitimini sekiz yıl soma bitirmiştir. Normal olarak, bir tıp eğitimi beş yıllık bir programdı; ancak, ünlü bir fizyolog olan Emst Brucke’ın gözetiminde altı yıl çalışmış ve Avusturya ordusunda bir yıl askerlik görevinde bulunduğu için programı tamamlaması gecikmiştir. Brucke ile bulunduğu sıralarda, kendisinden 40 yaş büyük olan ve ona histeri hastalığının karmaşıklığını gösteren Josef Breuer ile tanışmıştır. Yükselme olasılığının zayıf ve mali ücretinin kötü olması nedeniyle, Freud, Brucke’nin Fizyoloji Enstitüsünü bırakmış ve cerrahlık ihtisası yapmaya başlamıştır. Kısa bir süre sonra, 1883’te, büyük Viyana Genel Hastanesi’nde nöroloji ve psikiyatri çalışmıştır. Bu sırada, nörolojik rahatsızlıklan olan hastalarla ilgilenmiştir; kokainin tıbbi yönlerini çalışırken bağımlılık yapan özelliklerini fark etmeden önce uyuşturucuyu kendisi de denemiştir. 1885’te, Freud, Paris’e seyahat etme fırsatı yakalamış ve ünlü bir Fransız nörolog ve hipnotizma uzmanı olan Jean Charcot ile dört ay geçirmiştir. O zamanlar, Charcot, psikolojik rahatsızlık sonucu körlük, sağırlık ve kol ya da bacakların felç olması gibi fiziki semptomlar gösteren histerik hastaların dönüşüm tepkileri üzerinde çalışıyordu.

Bu sırada, Freud, histerik semptomları ortadan kaldırmak için hipnotik telkini bir yol olarak kullanırken Charcot’ı gözlemlemiştir. Freud, daha sonraları bir tedavi stratejisi olarak hipnozun değerini sorgulamasına rağmen, Paris’teki deneyimi, bilinç dışı zihnin önemini, duyguların ve davranışların psikopatolojik semptomlar oluşturacak şekilde nasıl etkilendiğini anlamasına yardımcı olmuştur. Viyana’ya dönen Freud, 1886 yılında Martha Bemays ile evlenmiştir. Elli üç yıllık evlilikleri sırasında, altı çocuklan olmuştur, en küçükleri olan Anna, psikanalizin gelişimine önemli katkılarda bulunarak ünlü bir çocuk analisti olmuştur. Evliliğini izleyen yıllarda, Freud bir çocuk hastanesinde çalışmaya başlamış ve yavaş yavaş gelişen özel bir muayenehane de kurmuştur. Aynı zamanda, pek çok çeşitli alandaki yazarların eserlerini okumaya devam etmiştir. Fizik, kimya, biyoloji, felsefe, psikoloji ve diğer disiplinlerdeki bilgiler onun ileri yıllardaki düşünce sistemini şekillendirmiştir. Bilinçsiz süreçlere olan ilgisi, sadece Charcot ile olan çalışmasından değil, aynı zamanda Nietzsche ve Spinoza gibi filozoflardan ileri gelmiştir. Psikoloji bilimi doğuyordu ve Freud, Wilhelm Wundt ve Gustav Fechner’in eserlerini okumuştur. Sözde yazarların bütünlük ve ilişkiye aldırmaksızm üç gün boyunca aklına gelen her şeyi kağıda dökmesini öneren bir yazar olan Ludwig Bome’un çalışmasına ilişkin bügisi, serbest çağrışım psikanalitik tekniğine ilişkin gelişimini etkilemiştir. Diğer bilimsel etkiler, Darwin’in evrim teorisi ve Emst Brucke’nin biyolojik ve fizyolojik araştırmaları olmuştur. Eserlerinin bir çoğunda, Freud, fizik, kimya, biyoloji alanlarından gelen bilimsel modellerden yararlanmışta Bilim ve nöroloji bilgisi ve Pierre Janet ve Hippolyte Bemheim’ın psikiyatrik çalışmasına ilişkin aşinalığı onun psikanalizi geliştirmesini etkilemiştir. Psikanalizin gelişiminde Freud, diğer yazarlardan ve psikiyatristlerden etkilenmesine rağmen, psikanalizin oluşumu büyük ölçüde onun kendisine aittir.

 İlk başlarda, Freud, hipnozu ve Breuer’in duygusal boşalma yöntemini psikonevrozlu hastalara yardım etmede bir araç olarak kullanmıştır fakat hastaların telkine, hipnoza ve soru sormaya direnç gösterdiklerini bulmuştur. Hastalardan gözleri kapalı bir şekilde bir kanepeye uzanmalarım, semptoma yoğunlaşmalarım, düşüncelerini sansürlemeden semptomla ilgili bütün anılarım hatırlamalarını istediği bir “yoğunlaşma ” tekniği kullanmıştır. Freud direnç hissettiğinde, elini danışanın alnına bastırmış ve hastayı anı ve hatırlama konusunda sorgulamıştır. Daha soma, Freud pasifleşerek hastayı serbest Psikanaliz çağrışım yoluyla aklına ne gelirse söylemesi için cesaretlendirmiştir. Bu teknik, hipnoz altındayken duygusal malzeme vererek histeriden kurtuluyor gibi görünen Arına O. isimli hastayla çalışan ve kendisinden yaşça daha büyük meslektaşı Josef Breuer ile konuşmalarına bağlı olarak gelişmiştir. Freud, bu tekniği diğer hastalarda da kullanmıştır. Breuer ve Freud beraber, dile getirilmemiş duygularla birleşmiş çok acı aralardan kaynaklanan histerinin semptomları üzerine varsayımda bulundukları Histeri Üzerine Çalışmalar adlı eseri yayınlamışlardır. Öyle bir durumda terapötik görev, duygusal ifadeyle birlikte unutulan olaylara ilişkin hatırlamaya yol açmak olmuştur. Freud’un karasına göre, Breuer’e değil, histeriye neden olan travmatik olaylar cinsel içerikliydi ve hastanın çocukluğunda meydana gelmiştir. Kısmen bu inançlar, Freud’un kendi çocukluğunun ve rüyalarının bir analizine girişmesine neden olmuştur. Freud, kendi bilinç dışı zihnini keşfettikçe, duyguların bastırılması ile ilişkili olan biyolojik ve özellikle cinsel dürtülerin öneminin farkına varmıştır. Bu farkındalık, onun, kişiliğin bilinçli ve bilinç dışı yönleri arasındaki çatışmayı anlamasını sağlamıştır. Kendi ve hastalarının rüyalarına dayanan gözlemleri Düşlerin Yorumu adlı eserde yayınlanmıştır (Freud, 1900). Düşlerin Yorumu, hekimler ve diğerleri tarafından nispeten az ilgiyle karşılanmasına rağmen, Freud, fikirleriyle ilgilenen bireylerin dikkatlerini çekmeye başlamıştır.

 1902’de Çarşamba Psikoloji Derneği olarak evinde başlattığı toplantılar, 1908 yılına kadar adım adım gelişerek Viyana Psikanalitik Derneği hâline dönüşmüştür. Bu yıllarda, Freud, Günlük Yaşamın Psikopatolojisi , Cinsellik Kuramı Üzerine Üç Deneme ve Espriler ve Bilinç Dışı ile İlişkileri adlı eserlerini yayınlamıştır. Cinsellik üzerine yazılan zamana ayak uydurmadığı için kınanmış ve Freud, hem hekimler hem de akademik olmayan yazarlar tarafından sapkın ve müstehcen olarak görülmüştür.

Freud ve psikanalizin Amerika kıtasında tanınmasını sağlayan olay, 1909 yılında Massachusetts eyaleti, Worcester şehrinde Clark Üniversitesi’nde ders vermesi için G. Stanley Hall’den gelen davet olmuştur. Bu, kişiliğe olan yaklaşımını betimleyen Psiko Analize Giriş Dersleri ve Ego ve İd gibi kitaplar için daha geniş bir kitlenin oluşmasma yol açmıştır. Freud, bebeklerin ana babalarıyla ilişkilerinin önemi hakkında da yazmıştır. Cinsellik Kuramı Üzerine Üç Deneme ve Narsisizmin İncelenmesine adlı kitaplarında, Freud, cinsel enerjiyi içeren kişiliğin itici gücü olan libido üzerine görüşlerini geliştirmiştir. Freud, bebeğin ilk nesneyle, bir başka ifadeyle, anneyle olan ilişkisinden önce gelen otoerotizm, kendi kendini sevme hakkında yazmıştır. Freud, kendine yöneltilen libidinal (cinsel) enerjilerle, dış dünyadaki nesnelerin temsillerine yöneltilenler arasında bir ayrım için bunu yararlı bulmuştur. Eğer bir birey, diğerlerinden aldığı enerjiyi kendine yöneltirse, o zaman narsisizm meydana gelir ki eğer bu aşırıysa şiddetli psikopatolojiye neden olabilir. Freud’un erken bebeklik ilişkileri ve narsisizm üzerine yazıları, nesne ilişkileri ve benlik psikolojisi kuramcılarının çalışmalarının temelini oluşturmuştur.

Freud (1920), insan işlevselliğini etkileyen temel bir dürtü olarak cinselliğin önemi üzerine odaklanmış olan dürtüler kuramını gözden geçirmiştir. Daha sonra, kendine zarar verme ya da mazoşizmde görülen kendine yönelik saldırganlığın önemini gözlemlemiştir. Psikanalizin gelişiminde, sadece Freud’un yazıları değil aynı zamanda ona yakınlaşan diğer psikanalistlerle olan ilişkileri de önemli bir yere sahipti. Çoğu onunla tartışmış, fikir ayrılığına düşmüş veya ilişkiyi kesmiştir. İlk otoriteler ve önemli yazarlar Kari Abraham, Max Eitingon, Sandor Ferenczi, Ernest Jones ve Hans Sachs’tı. Bu otoriteler, nispeten Freud’a sadık kalsa da, Alfred Adler, Cari Jung ve Otto Rank kendi psikoterapi kuramlarını geliştirmiştir ve Freud ile bağlarını koparmıştır. Freud’dan ayrılan sonraki yazarlar genellikle Yeni Freudcular olarak adlandırılmış ve daha çok sosyal ve kültürel faktörlere, daha az ise biyolojik belirleyicilere odaklanmışlardır. Karen Horney Freud’un kadın cinselliğine ilişkin görüşüne itiraz ederek, erken çocukluk travmalarından çok, kültürel faktörler ve kişilerarası ilişkilerle ilgilenmiştir.

 Erich Fromm toplumlardaki gruplara ve kültürel değişikliklere yoğunlaşarak Freud’dan önemli ölçüde farklılaşmıştır. Yeni Freudcular en son dikkatleri çeken Harry Stack Sullivan’ın çocukluktaki kişilerarası faktörler ve akran ilişkileri üzerindeki vurgusu, psikanalitik kurama ek boyutlar kazandırmıştır. Bu yazarlar, psikanalize ilginç eklemelerde bulunmuşlar ve alternatifler sunmuşlardır. Ancak onların düşünceleri, bu konuda sunulan psikanalitik kuramcılardan farklı olduğu için bu konunun kapsamı dışında kalmıştır. Freud, 16 yıl boyunca muzdarip olduğu gırtlak ve çene kanserinden 1939 yılında ölene kadar üretken olmaya devam etmiştir. 82 yaşında, Avusturya’nın Nazi işgalinden kaçmak için Viyana’yı terk etmeye zorlanmıştır. Hastalığına, çene ve damağında gerçekleştirilen ameliyata rağmen, Freud inanılmaz derecede üretken olmuştur. Zihnin yapısına ve işleyişine ilişkin Ego ve İd kuramında id, ego ve süper ego arasındaki ilişkileri vurgulayarak değiştirmiştir. Onun üretken çalışmaları Sigmund Freud’un Tüm Eserleri’nin 24 ciltlik Standard Baskısı’nda yayınlanmıştır. Yaşamı pek çok yazar tarafından ayrıntılı bir şekilde, nerdeyse tamamı ise Ernest Jones tarafından anlatılmıştır. ya da ilgili okuyucuya birçok yazarın psikanalize olan katkılarını anlatan Roazen’in (2001) kitabı gibi önerilmiştir. Freud, psikanalizi düzelttiği ve geliştirdiği gibi onu izleyen diğer psikanalistler de öyle yapmıştır. En büyük katkı, gerçekliğin dış dünyası ile ilgilenen Freudcu sistemin bir parçası olan egonun gelişimine odaklanan en küçük kızı Anna’dan gelmiştir. Anna’nın öğrencisi Erik Erikson da bireyin gerçek dünya ile etkileşimini incelemiş ve bütün bir ömrü kapsayan gelişim evrelerini betimlemiştir. Onların bu çalışması ego psikoloji olarak bilinmektedir. Bir başka önemli gelişme, nesne ilişkileri okulunun sağladığı katkıdır. Bu kuramcılar erken çocukluk gelişiminin ilişkileri, özellikle anne ve çocuğunki üzerine yoğunlaşmıştır. Anne ve çocuk arasmdaki ilişkiye yönelik gözlemler Donald Winnicott tarafından olmuştur. Otto Kemberg, sınır kişilik gibi ciddi bozukluklara ilişkin uygulamalar gerçekleştirmiştir. Benlik psikolojisinin yaratıcısı olan Heinz Kohut nesne, narsisizmin çocukluk gelişimi konusunda hem kendi fikirlerim hem de ilişkiler kuramım kullanmıştır. İlişkisel psikanaliz çocukluk ilişkilerinin gelişimi üzerinde, hasta terapist ilişkisi gibi diğer pek çok farklı ilişkiden daha az odaklanmıştır.

 Birçok psikolog psikanalizin gelişimine katkı sağlamış olmasına rağmen, bunlar en önemlileridir ve çalışmaları Freud’un kişilik kuramım açıkladıktan sonra bu konuda anlatılmıştır. Psikanaliz Freud’un Dürtü Kuramı Freudcu psikanalitik kuramının kavramları, sadece onun çalışmasına değil aynı zamanda diğer psikanalitik psikologlar çalışmalarına ilişkin bir anlayış geliştirmede temel bir referans çerçevesi sağlamıştır. Belki de onun zamanının ve şimdinin en tartışmalı görüşleri, özellikle cinsellik gibi doğuştan gelen dürtülerin önemi ile ilgilidir. Bu dürtüler, genellikle psikanalizde yaygın bir kavram olan bilinç dışı süreçler aracılığıyla ve cinsel evrelerde kendini dışa vurur. Freud, bir kişinin deneyimlerine bağlı olarak daha sonraki psikopatolojik ya da normal gelişimi üzerinde etkisi olabilecek oral, anal, fallik ve latent çocukluk gelişim evrelerini tanımlamıştır.

Kişiliğin yapısını tarif etmek için Freud, psikolojik enerjinin ifadesinin yolları olan üç kavram kullanmıştır bunlar; id, ego ve süper egodur. Bu kavramlar arasındaki çatışma, nevrotik, ahlakî ya da nesnel kaygı ile sonuçlanır ve dil sürçmeleri ve rüyalar gibi bilinç dışı süreçler aracılığıyla ifade edilebilir. Güçlü biyolojik (id) güçlerin belirmesiyle başa çıkmak için, bireyler kendilerini kaybetmelerini önleyecek ego savunma mekanizmaları geliştirir. Bu kavramlar, psikanalitik terapötik tekniklerin uygulamasını anlamak için gereklidir ve sonraki paragraflarda açıklanmıştır. Dürtüler ve İçgüdüler Psikanalizde, içgüdü ve dürtü kelimeleri birbirinin yerine sıklıkla kullanılmaktadır, fakat dürtü terimi daha yaygındır. Başlangıçta Freud, nefes alma, yeme, içme ve boşaltma gibi kendim koruma dürtüleri ile cinsellik gibi koruma dürtüleri arasında ayrıma gitmiştir.

Cinsel dürtülerden kaynaklanan psişik enerji libido olarak bilinir. Freud, ilk çalışmalarında insan motivasyonunun en geniş anlamda cinsel olduğuna ve bireylerin kendilerine haz vermek için güdülendiklerine inanmıştır. Ancak libido daha sonraları bütün yaşam içgüdüleriyle ilişkilendirilmiş ve haz almanın ve acıdan kaçınmanın yollarım aramanın genel amacını kapsar hâle gelmiştir. 60’lı yaşlarına geldiğinde Freud, saldırgan dürtüleri açıklayan ölüm içgüdüsü fikrim öne sürmüştür. Bu saldırgan dürtüler, başkalarına ya da kendine zarar vermek için bilinç dışı arzulan içerir. Çatışmalar sıklıkla yaşam içgüdüleri  eros (aşk tannsı)  ve ölüm içgüdüleri  tanatos (ölüm tannsı)  arasında çıkar. Çatışmanın örnekleri arasmda evli çiftlerin birbirlerine duyacaklan aşk ve nefret yer alır. Nefret, yıkıcı öfke hâline geldiğinde o zaman saldırgan dürtü (tanatos) daha güçlüdür. Yaşamm devamlılığını sağlayan ancak çiğneme ve ısırma gibi saldırgan etkinlikleri içeren yeme eyleminde olduğu gibi iki içgüdü genellikle birlikte çalışır. Askerler saldırgan dürtülerini sosyal olarak hoş görülen dövüş yoluyla ifade edebilirler. Spor ise fiziksel saldırgan ifadeler için daha kabul edilebilir bir çıkış yolu sağlar. Genellikle libido ve saldırgan dürtüler, birey farkında ya da bilinçli olmadan açığa vurulur. Bilinç Düzeyleri Freud, bilincin üç düzeyim belirtmiştir: bunlar; bilinç, bilinç öncesi ve bilinç dışıdır. Bilinç, kişinin zaman içinde herhangi bir noktada farkında olduğu duyumları ve deneyimleri kapsar. Sıcak veya soğuk olmanın farkındalığı ve bu yazının ya da bir ekrana bakmanın farkındalığı bilincin örnekleri arasındadır.

Bilinçli farkındalık, bir kişinin zihinsel yaşamının çok küçük bir kısmıdır. Bilinç öncesi, küçük bir çabayla kolayca hatırlanabilecek olayların ve deneyimlerin anılarını kapsar. Örnekleri, daha önce girilen bir sınav, arkadaşla bir telefon görüşmesi veya bir gün önce yenilmiş sevilen bir tatlı olabilir. Bilinç öncesi, bilinçli zihin ile bilinç dışı arasında bir köprü görevi görür.

Bilinç dışı, bilinçli zihni tehdit eden ve bir kenara itilmesi gereken anılar ve duygular için bir kutudur. Bilinç dışının örnekleri, bir ana babaya ve unutulan çocukluk travma ya da istismarına yönelik düşmanca ya da cinsel duygular olabilir. Ayrıca bireylerin farkında olmadığı ihtiyaçları ve güdüleri de örneklerdendir. Bilinç dışı güdüler, farkındalığın ötesinde olsa da bireyin düşüncelerinde ya da davranışlarında yine de sergilenebilir. Bilinç dışı malzemeyi bilinç farkındalığına getirmek, büyük bir terapötik görevdir. Bu, rüyadaki çeşitli bilinç dışı ihtiyaçları, istekleri ya da çatışmaları temsil eden imgelerin yorumlandığı rüya yorumu yoluyla gerçekleştirilebilir. Dil sürçmeleri ve unutma, bilinç dışı ifadenin diğer örnekleridir. Bir adam karısını eski kız arkadaşının adı ile çağırdığında, telaffuz edilen ad çeşitli istekleri ya da çatışmaları temsil edebilir. Freud, mizah ve şakaların da gizlenen isteklerin ve çatışmaların bir ifadesi olduğuna inanmıştır. Ayrıca, hastalar yıkıcı davranış kalıplarını tekrar ettiğinde, bilinç dışı ihtiyaçlar ya da çatışmalar yansıtılabilir. Freud için bilinç dışı kavramı, varsayımsal bir soyutlama değildir; onun gerçek olduğu gösterilebilir. Doktorlarla ve bilim insanlarıyla konuşmalarında Freud (1917), hastasının rüyalarından ve diğer davranışlarından azar azar topladığı bilinç dışı malzemeye ilişkin birçok örnek vermiştir. Aşağıda bir hastanın rüyasında ifade edildiği gibi ölümü simgeleyen bilinç dışı malzemenin kısa bir örneği verilmiştir; Rüyayı gören kimse adlarını bildiği ancak yürürken unuttuğu iki kişi ile çok yüksek, dik ve demir bir köprüyü geçiyordu. Aniden onların her ikisi de ortadan kayboldu ve o ise bir şapka içinde hayalet bir adam ve bir gömlek gördü. Ona telgraf habercisi olup olmadığını sordu… “Hayır.” Peki ya arabacı? … “Hayır.” Sonra devam etti ve rüyada müthiş bir korku ve endişe hissetti; yürürken demir köprünün aniden koptuğu ve kendisinin boşluğa düştüğü hayali ile bu duyguyu takip etti. Bilinç dışı malzemeyle ilgilenmek, Freud için çok önemlidir ve tüm psikoanalist yönelimli olan psikologlar için esastır.

 Psikoterapide sunulan teknikler genellikle bilinçdışı malzemeyi bilinç farkındalığına getirmek için tasarlanmıştır.

Psikoanaltik Teoride Kişiliğin Yapısı

Freud, kişilik yapısında üç temel sistemin yer aldığım varsaymıştır: bunlar; id, edo ve süper egodur.

Kısaca id, kontrolsüz biyolojik güçleri temsil eder; süper ego, sosyal vicdanın sesidir ve ego ise ikisinin arasında bulan rasyonel düşünmedir ve gerçeklikle ilgilenir. Bunlar, üç ayrı sistem değildir; bir bütün olarak birlikte çalışırlar.

İd: Doğumda, bebek tümüyle id’den oluşur. Açlık, susuzluk ve çıkarma gibi kalıtsal ve fizyolojik güçler, çocuğu yönetir. Bilinçli bir farkındalık söz konusu değildir, sadece bilinç dışı davranış vardır. Id için çalışma aracı, haz ilkesidir. Çocuk ya da yetişkin sadece id çalıştığında, bireyler haz almaya ya da acıyı azaltmaya çabalar. Bu nedenle, aç olan bir çocuk haz ilkesi çerçevesinde annesinin meme ucunu arar. Yeni doğan çocuk bütün enerjisini ihtiyaçlarım gidermek için harcar (haz ilkesi). Çocuk daha soma enerjisini ihtiyaçlarım gideren nesnelere yönlendirir. Battaniye ya da meme ucu gibi bir nesneye enerjinin yönlendirilmesi  nesne yükü  ihtiyaçların azaltılması için tasarlanır.

Birincil süreç, engellenmiş dürtüyü azaltabilecek bir şeylerin imgesini oluşturmak için bir aracın olmasıdır. Çocuğun annesine ait meme ucu imgesi açlığı ve susuzluğu gidermek amacıyla var olduğu için, birincil sürecin bir örneğidir. Yetişkinlerde, birincil süreç rüyalarda ya da diğer bilinç dışı malzemede ortaya çıkar.

Ego: Ego, çocuğun etrafındaki dünya ile çocuğun içindeki içgüdüleri ya da dürtüleri arasında aracılık etmek zorundadır. Haz ilkesini bekleterek ya da askıya alarak, ego gerçeklik ilkesini izler. Örneğin, küçük çocuk, ihtiyaçları karşılanmadığında hemen ağlamak yerine yiyecek istemeyi öğrenir. Bu gerçekçi düşünme, birincil sürecin fantezilerine belirgin bir zıtlıkta olan ikincil sürece işaret eder. Gerçekliği sınamak, planlamak, mantık çerçevesinde düşünmek ve ihtiyaçları karşılamak için planlar geliştirmek egonun işlevidir. Ego’nun, id üzerindeki kontrolü ya da kısıtlaması karşı yük olarak adlandırılır. Bu şekilde ego, insanın istediğini elde edemediğinde onu, ağlamaktan ya da öfkeyle hareket etmekten alıkoymaya hizmet eder.

Süper ego: İd ve ego, bireyin kendisini yansıtırken, süper ego ana-baba değerlerini ve daha geniş anlamda toplumun standartlarını temsiî eder. Çocuk, ana- babalann değerlerini benimsedikçe, ego ideali oluşur. Vicdan, ana-babalar tarafından onaylanmayan davranışlara işaret ederken ego ideali ana-babanın onayladığı davranışları temsil eder. Bundan dolayı birey, eylemlerin iyi ya da kötü olduğunu belirlemek için bir ahlak yasası ya da değerler duyusu geliştirir. Örneğin, süper ego, “kin” gibi bireylerin politik ve sosyal yaşamı üzerinde güçlü bir etkisi olabilecek güçlü değerleri kapsayabilir. Süper ego, mükemmellik ve ideale uyumu arayarak, hem id’i hem de ego’yu dizginleyerek ve hem fizyolojik dürtüleri (id) hem de gerçekçi mükemmellik arayışını (ego) kontrol ederek mantık dışı davranır.

Id, ego ve süper ego arasında çatışma çıktıkça kaygının artması oldukça muhtemeldir. İtici güçler (yükler) ve kısıtlayıcı güçler (karşı yükler) aracılığıyla içgüdüsel enerjiyi yönlendirmek, ego ve süper egonun amacıdır. İd, sadece itici güçleri içerir. İd, çok fazla kontrolü elinde bulundurursa bireyler fevri, rahatına düşkün ya da yıkıcı olabilir. Süper ego, çok güçlü olduğunda ise bireyler kendileri için gerçekçi olmayan yüksek ahlakî ya da mükemmeliyetçi standartlar koyar ve bu nedenle yetersizlik ya da başarısızlık duygusu geliştirirler. Kaygı; id, ego ve süper egonun arasındaki bu çatışmadan kaynaklanır. Eğer ego kaygıyı algılarsa bu tehlikenin yakın olduğuna ve bir şeyler yapılması gerektiğine ilişkin bir işarettir.

Freud’un psikolojiye katkılarını onurlandırmak için Londra’daki son evi müze olarak korunmuştur. Hastaları tedavi seansları sırasında bu kanepede yatarlardı

Eserleri

  • Eserleri[değiştir | kaynağı değiştir]
  • Zur Psychopat­hologie des Alltagslebens (Günlük Yaşa­mın Psikopatolojisi)
  • Die Traumdeutung (Düşlerin Yorumu)
  • Über Psychoanaly­se (Psikanaliz Üzerine Beş Ders)
  • Totem und Tabu (Totem ve Tabu)
  • Zur Einführung des Narzissmus (Narsisizmin İncelenmesine Giriş)
  • Unbehagen in der Kultur (Uygarlı­ğın Huzursuzluğu)
  • Jenseits des Lustprinzips Das Ich und das Es (Haz İlkesinin Ötesinde Ben ve İd)
  • Der Mann Moses und die monotheistische Religion (Musa ve Tektanrıcılık)
  • Cinsellik Kuramı Üzerine Üç Deneme, 1905
  • Der Witz und seine Beziehung zum Unbewussten, Espiriler ve Bilinçdışı’yla İlişkisi, 1905
  • Psychoanalytische Bemerkungen über einen autobiographisch beschriebenen Fall von Paranoia / Der Fall Daniel Paul Schreber, (Bir otobiyografik paranoya vakasında psikanalitik yorumlar / Dava Daniel Paul Schreber), 1910/11
  • Psikanalizin Tarihçesi, 1914
  • Psikanalize Giriş Dersleri, 1917
  • Yaşamım ve Psikanaliz, 1925
  • Tutukluk, Semtom ve Korku, 1926
  • Bir Yanılsamanın Geleceği, 1927
  • Kültür İçindeki Huzursuzluk, 1930
  • Psikanaliz ve Uygulama,
  • Psikanaliz Üzerine,
  • Olgu öyküleri
  • Histeri ile Mücadele

Hayat kronolojisi

  • 1856 6 Mayıs. Musevi bir ailenin çocuğu olarak Moravya’da Freiberg’de (bugün: Příbor) doğar.
  • 1860 Aile Viyana’ya yerleşir.
  • 1865 İlkokula girer.
  • 1873 Viyana Üniversitesine tıp öğrencisi olarak girer.
  • 1876-82 Viyana’da Fizyoloji Enstitüsünde Brücke’nin yanında çalışır.
  • 1877 İlk yayınlar: anatomi ve fizyoloji üzerine makaleler
  • 1881 Tıp doktoru olarak mezun olur
  • 1882 Martha Bernays ile nişanlanma
  • 1882-5 Viyana Genel Hastanesinde çalışma, beyin anatomisi üzerinde yoğunlaşma: pek çok yayın
  • 1884-7 Kokainin klinik kullanımı üzerine araştırmalar
  • 1885 Nöropataloji Privatdozent’i (üniversite hocası) olarak atanma
  • 1886 Martha Bernays’la evlenme. Viyana’da sinir hastalıkları üzerine özel muayenehane açış.
  • 1886-93 Viyana’da Kassowitz Enstitüsünde nöroloji üzerine, özellikle çocuklardaki beyin felçleri üzerine sürekli çalışma ve pek çok yayın
  • 1887 En büyük kızının doğumu (Mathilde)
  • 1887-1902 Berlin’deki Wilhelm Fliess’le arkadaşlık ve yazışma. Freud’dun, bu dönemde, ona yazdığı ve ölümünden sonra, 1950’de yayımlanan mektupları görüşlerinin gelişimine pek çok ışık tutmuştur.
  • 1887 Uygulamalarında hipnotik telkini kullanmaya başlar
  • 1888 (yak) Histerinin katartik sağaltımında hipnozu kullanarak, Breuer’i izlemeye başlar. Giderek hipnozu bırakır ve onun yerine serbest çağrışımı geçirir.
  • 1889 Telkin tekniğini incelemek üzere, Nancy’de Bernheim’ı ziyaret eder. En büyük oğlunun doğumu (Martin)
  • 1891 Afazi üzerine monografi.
  • 1892 En küçük oğlunun doğumu (Ernst).
  • 1893-8 Histeri, obsesyonlar ve anksiyete üzerine araştırma ve kısa makaleler.
  • 1895 Breuer ile birlikte, Histeri Üzerine Çalışmalar; olgu öyküleri ve Freud’un kendi tekniği betimlemesi.
  • 1893-6 Freud’la Breuer arasında giderek artan görüş ayrılığı. Freud, savunma ve bastırma kavramlarını ve de nevrozun, ego ile libido arasında bir çatışmanın sonucu olduğunu getirir.
  • 1895 Bilimsel bir ruh bilim projesi: Freud’un Fliess’e mektupları arasında bulunur ve ilk kez 1950’de basılmıştır. Ruhbilimi nöroloji terimleri ile anlatmak için başarısız bir girişim, ama Freud’un daha sonraki çoğu kuramının habercisidir.
  • 1896 Ruh çözümleme teriminin ortaya çıkışı. Babasının ölümü (80 yaşında).
  • 1897 Freud’un öz-çözümlemesi; yaralanma kuramının terk edilmesine ve çocuksu cinsellik ve Oediepus karmaşasının benimsenmesine yol açmıştır.
  • 1900 Düşlerin Yorumu. Son bölümünde, Freud’un zihinsel süreçler, bilinçdışı ve haz ilkesinin üstünlüğü üzerine tüm görüşleri ilk kez özetlenir.
  • 1901 Günlük Yaşamın Psikopatolojisi. Bu, düşler hakkındaki kitapla birlikte, Freud’un kuramlarının, yalnızca patolojik durumlara değil normal zihinsel yaşama da uygulandığını ortaya koyar.
  • 1902 Professor Extraordinarius atanır.
  • 1905 Cinsellik Kuramı Üzerine Üç Deneme: İnsanoğlunda, cinsel içgüdünün gelişiminin, bebeklikten erişkinliğe dek ilk kez izlenişi.
  • 1906 (yak) C.G. Jung ruh çözümlemeye katılır.
  • 1908 Ruhçözümleyicilerin ilk uluslararası toplantısı (Salzburg’da).
  • 1909 Freud ve Jung konferans vermek üzere ABD’ye çağrılırlar. Bir çocuğun ilk çözümlemesinin olgu öyküsü (küçük Hans beş yaşında) daha önce, erişkinlerin çözümlemesinden çıkarılmış olan sonuçların, özellikle de bebeklik cinselliği ile Oediepus ve iğdiş edilme karmaşasına ilişkin olanların desteklenmesi.
  • 1910 (yak) Narsisizm kuramının ilk ortaya çıkışı.
  • 1911-15 Ruh çözümleme tekniği üzerine makaleler.
  • 1911 Alfred Adler’in ayrılışı. Ruh çözümleme kuramlarının psikolojik bir olguya, Dr. Schreber’in öz yaşam öyküsüne uyarlanması.
  • 1912-13 Totem ve Tabu: Ruh çözümlemenin, antropolojik malzemeye uyarlanması.
  • 1914 Jung’un ayrılışı. Ruhçözümsel Devinimin Tarihi Üzerine. Adler ve jung hakkında polemik yapılan bir kesimi de içerir. Son büyük olgu öyküsünü, Kurt Adamı yazar. (1918’e dek yayınlanmamıştır).
  • 1915 Günümüze yalnızca beş tanesi gelmiş temel kuramsal sorularla ilgili on iki metapsikolojik makaleden oluşan dizi.
  • 1915-17 Giriş Konferansları: Freud’un görüşlerinin birinci Dünya Savaşı’na kadarki durumunun kapsamlı genel bir değerlendirmesi.
  • 1919 Narsisizm kuramının savaş nevrozlarına uygulanması. İkinci kızının ölümü.
  • 1920 Haz İlkesinin ötesinde: yineleme takıntısı ve ölüm içgüdüsü kuramının ilk kez açık olarak tanıtılması.
  • 1921 Grup Ruhbilimi. Egonun sistematik bir çözümsel incelenmesinin başlangıcı.
  • 1923 Ego ve İd. Bir id, bir ego ve bir de süperegoya bölünmesiyle aklın yapı ve işleyişinin büyük ölçüde düzeltilmiş tanımı. Kanser hastalığının ortaya çıkışı.
  • 1925 Kadınların cinsel gelişimi üzerine düzeltilmiş görüşler.
  • 1926 Ketvurmalar, Belirtiler ve Anksiyete. Anksiyete sorunu üzerine düzeltilmiş görüşler.
  • 1927 Bir yanılsamanın geleceği. Bir din tartışması: Freud’un geriye kalan yıllarının çoğunu adadığı bir dizi toplum bilimsel çalışmanın birincisi.
  • 1930 Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları. Bu, Freud’un yıkıcı iç güdüler (ki ölüm iç güdüsünün bir görünümü sayılmıştır) üzerine ilk kapsamlı çalışmasını içerir. Freud, Frankfurt kenti tarafından Goethe ödülü ile ödüllendirilir.
  • 1933 Hitler Almanya’da güç kazanır. Freud’un kitapları Berlin’de halk önünde Naziler tarafından yakılır.
  • 1934-8 Musa ve Tek Tanrıcılık. Freud’un yaşarken yayımlanan son kitabı.
  • 1938 Hitler’in Avusturya’yı ilhakı. Freud, Londra’ya gitmek üzere, Viyana’yı terk eder. Ruhçözümlemenin Bir Taslağı. Ruh çözümlemenin son, bitmemiş ama köklü bir tanımı.
  • 1939 23 Eylül, Londra’da ölümü.

Freud'un Kendi Sesi

Scroll to Top